Ama Ben Prensesim...

AMA BEN PRENSESİM !!!!

Bugün annesini ve babasını trafik kazasında kaybetmesinin üçüncü yılıydı.
O onların prensesiydi...
Evde bir şey yapmasına gerek yoktu. Her şey önüne hazır geliyordu. Bir dediği iki edilmezdi. Üstelik bir de onlara nazlanıyordu.
Lokmalar bile ağzına hazır geliyordu.Annesi “Prensesim sen yorulma” deyip, kalemlerinin ucunu bile açardı.
“Prensesim poşetleri ben taşırım, onlar sana ağır gelir, sonra boyun uzamaz” diyordu.
Prensesin, dünyalar kadar, prenses oyuncağı vardı. Fakat onun yaşantısı bir oyundan ibaret değildi. Elindekiler sadece oyuncaktı. Ve oynamaya yarardı. Onun hayatı ise, bir oyun kadar değersiz olamazdı. Ama o sürekli, prensesleri ile, prensesçilik oynamaya devam ediyordu. Ailesi “olsun” diyor, bu durumu hiç önemsemiyorlardı. Eve özel öğretmenler getirip, sınıfı geçmesini sağlıyorlardı.
Prenses tüm bunlara rağmen mutlu değildi. Üstelik oyun oynayacak arkadaşlara da sahip değildi ki. Oysa elindeki oyuncağın bile, oyun arkadaşı vardı. Hem de prensesten oyun arkadaşı vardı. O kendine, hayat oyununda bir oyun arkadaşı bulamıyordu. Hiç marifetli değildi. Oysa oyuncakların dili bile yoktu. Bu da ona konforlu geliyordu. Bu konuda marifeti yoktu. Arkadaşlarının ağzı vardı, konuşabiliyordu. Oyuncakla oynamak, ona konforlu geliyordu.
Bu tepkilerle baş edemediği ve ilişki kurmakta marifetlenemediği için, sadece oyuncak prenseslerle oynuyordu.
Lisede de durum farklı değildi. Lisede yeni arkadaşları olmuştu, ama onlarda öncekiler gibiydi. Uzun süreli ilişkileri yoktu.
Annesi ve babası dışında kimse onu anlamıyor zannediyordu.
Lise zamanında başarılı bir öğrenci olamamıştı. Bu sefer, sosyal medya ile ilişkisi başlamıştı. İşine gelmeyen kimseyi anında siliyor, engel koyuyordu. Ayrıca, o dostluklar için hiç bedel ödemesi gerekmiyordu. Tepesi attığı anda istediği şeyi yazıyordu. Sonra da engel butonuna basıyordu. Oysaki engellediği sadece kendiydi, kendi marifetini engelliyordu.
Sosyal medyada çok vakit kaybediyordu. Bu yüzden, ders çalışmaya bile vakti olmuyordu. Kullan-at ilişkilere alışmıştı. Hayatta istediği şeyler olmadığında, atarım ve hallolur anlayışındaydı.
Zaten ders çalışmasına gerek yoktu ki. Annesi ile babası hallediyordu. Sınıf geçme sorunu da yoktu.
Beğendiği şeyleri yurtiçinde bulamazsa, annesi ile yurtdışına gidiyordu. Paris, İtalya, İspanya… Nerede varsa…
İstediği kıyafet neredeyse, oradan alıp geliyordu.
Nihayet üniversite hayatı başlamıştı.
Artık ona “büyük prenses” diyorlardı.
Sonra, prensi olabilecek biriyle tanıştı. Ardından pembe renkli nişanlığı ile prenseslere yakışır bir nişanı oldu. 
Büyük prenses olmuştu. Ancak düşünceleri hep küçük kalmıştı.
Düşünmesine gerek yoktu, zaten ailesi onun yerine düşünüyordu.
Ne zaman bir sorunla karşılaşsa, onun yerine çözüyorlardı.
Her şey yolunda zannederken, bir şeyler çoktan yoldan çıkmıştı bile.
Ve o feci kaza haberi geldi.
Artık annesi ve babası hayatta değillerdi.
Prensesler, anne ve babaları olmadığında ne yaparlardı ki?
Hayat ona, yeni bir anne baba gönderişti. Eşinin ailesi…
O bir “Prensesti”, ama bir şeyler artık aynı değildi?
Düğün zamanı gelmişti.
Muhteşem bir nişanı olmuştu. Peki, şimdi düğün nasıl organize edilecekti?
O hiç soruları cevaplamamıştı ki. Onun yerine cevaplanmıştı.
Nikâh zamanı geldi.  Salon kiralandı, menü belirlendi…
Ev düzeni, eşyalar, mobilyalar… Her şey hazırdı.
Ama hiçbir şey, annesi ile babasının yaptığı gibi değildi?
Oysaki, onlar hayatta olsaydı böyle olmazdı…
Çünkü o “prensesti”
Ve her prensesin, bir prensi olurdu.
O da prensini sonunda bulmuştu…
Evlendikten kısa bir süre sonra, mutlu haberi aldılar. Onun “Prensesi geliyordu” şimdi.
Hazırlıklara başlamıştı.
Her şey prenseslere layık ve muhteşem olmalıydı.
Odası, giyeceği kıyafetleri, bebek arabası, oyuncakları…
En başarılı mimarlar ile görüşüyordu.          
Yurtdışından organik kıyafetler getirtiyordu. Bir taraftan da en az 3 dil bilen bakıcı arıyordu.
Ama hâlâ bir şeyler, ona göre eksik kalıyordu, içine sinmiyordu.
Prensesinin her şeyi, annesinin yaptığı gibi mükemmel olmalıydı.
Hamileliği süresince bebeğini hep merak ediyordu.
Tüm uyarılarına rağmen, kimseyi dinlemiyordu. Sık sık, onu ekranda görmeye, kalp atışlarını dinlemeye doktora gidiyordu.
Sonunda “Prensesi” doğdu…
Her detayı ince ince düşünüyordu. Biberonu, tabağı, kaşığı özel olarak camdandı.
Mamaları, giysileri organikti ve yurt dışından geliyordu. Kızı ile ilgili her şeyi itina ile seçiyordu
Eşi ise onu bu konuda uyarıyor, bu kadar abartmasına anlam veremiyordu.
Oysaki o herhangi bir çocuk değildi.
Onun kızıydı ve her şeyin en iyisi ne sahip olmalıydı.
Kızı büyümeye başlamıştı. Ama, sebepsiz yere sürekli ağlıyordu.
Ortalığı ayağa kaldırıyordu.
Ne yaparsa yapsın, hiçbir şeyden memnun olmuyordu.
Kim, nerede, neyi eksik yapıyordu? Kendi hayatındaki eksikliği bulamayan, başkasının hayatındaki eksikliği nasıl bulabilirdi? Bu kızı bile olsa…
3 bakıcı değiştirmeyi istemek, temizlikçiyi evden kovmak ve tüm bunları kızının mutluluğu için yapmak…  Aslında tüm çaba, her şeyin kusursuz olması için değil miydi? Ona göre eşi her konuda olduğu gibi onu hiç anlamıyordu ve sürekli suçluyordu.
 
                                               
 
Eşi tüm bu sorunlardan sonra prensesi terk etti. Ve prenses kendini çaresiz hissetmişti.
Zorlandığı her şeyde, işler istediği gibi gitmediğinde, oyunu terk eden prenses, bu sefer terkedilen tarafına geçmişti. Ama prensesler terk edilmezdi ki!
Kendini ilk kez “gerçek” sorunlarla karşı karşıya bulmuştu. Bu hiç alışık olmadığı bir sahneydi ve bu sahnenin adı çaresizlikti.
Neyi kaçırmış olabilirdi? Neyi yanlış anlamış olabilirdi? Hâlbuki o, tüm oyunun kurallarını biliyordu. Hiçbir oyunu kaybetmemişti ki. Tüm oyuncaklara sahip olmasına rağmen, hayattaki gerçek oyununu kaybetmişti.
Ya kaybedilen şey, aslında hiç kaybetmemesi gereken bir şeyse?
Belki de prenses ilk defa anlamıştı; gerçekten anlamanın kıymetini.
Gerçekten acıların da bir anlamı olduğunu…
Şimdi oyuncaksız, oyunun gerçeği ile baş başa kalmıştı.
Üstelik oyunun kurallarını hiç öğrenemeden...
 

Yorum Gönder

4 Yorumlar

  1. Biz çocuklarımızı nasıl yetiştiriyoruz? Böyle yetişince sonuç iç açıcı değil. Güzel ifade edilmiş. Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Emeğinize sağlık yazı çok güzel

    YanıtlaSil
  3. Günümüz anne-babaların gelecek prens-prensesleri için anlamlı bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  4. Anaokuluna yeni başlayan küçük bir kız akşam onu almaya gelen babasına şunları söylemiş: onlar benim prenses olduğumu bilmiyor. Ne kadar gerçek ve şahit olduğumuz hikayeler...

    YanıtlaSil