-Ayseel, yeni gelen müdürü gördün mü?
-Gördüm görmez olaydım. Daha ilk günden emirler yağdırmaya başladı. Vallahi çekilecek çilemiz varmış yaa! Aynı eski müdürüm de böyle uyuz bir şeydi. Sırf o adama tahammül edemedim diye iş değiştirdim; şimdi bu adam nerden çıktı! Geldiği gibi ofisin düzenini değiştirmeye başladı. Böyle olmaz ki, neymiş dosyalar çok karışıkmış, ben aradığımı buluyorum arkadaşım…
-Sorma ya…
-Oyyoyy, geldi annem iki! Annem de düzen hastası, hep kavga gürültü oluyor. Böylesi de beni bulur hep. Galiba yeni bir iş aramaya başlamanın vakti geldi. Bu adamla çalışılmaz ooff!
Aysel ertesi gün işe gittiğinde ofiste her gün kullandığı dosyaları yerinde bulamadı. Yeri dediysem boş bir masanın üzerinde karman çorman halde duran dosyaları kastediyorum. Aysel dağınıklığın içinde kendi düzeni olanlardan. O karışıklıkta istediği her şeyi anında bulabilmesi üstün yeteneklerinden. Ama bu hal biraz fazla boyut almış olmalı ki, çekmecesinden yarım çikolatalar, çiğnenip kendi kaderine bırakılmış başı boş sakızlar, tek eşi olmayan çoraplar, alışveriş fişleri… Yanlış anlamadınız bu Aysel’in iş yerindeki çalışma masasındaki çekmece içiydi. Masa üzerini siz düşünün.
Aysel de diğer insanlar gibi kendine benzeyen insanlarla vakit geçirmekten hoşlanırdı. Aynı espriye gülebildiği, aynı müziği dinlediği, aynı filmi izlemeyi sevdiği, aynı aynı aynı olan her şeyi beraber yapabildiği insanlarla vakit geçirmekten hoşlanırdı. Bu onun için çok eğlenceliydi ve hayatı daha yaşanılası kılıyordu. Aynı şeye gülüp, aynı şeye üzülüyorlardı. Etrafındaki herkes onun gibi olduğu için kimse tarafından eleştirilmiyordu da üstelik.
Gelin görün ki, annesi onu hep eleştirir, yaptığı hiçbir şeyi de beğenmezdi. Aysel bir şey yapmaya karar verdiğinde annesi yolda bütün karşılaşacağı olumsuzlukları ona gösterir ve hevesini kaçırırdı. Bir keresinde Aysel bir butik açmak istediğini söylediğinde annesi:
-Kızım kiralardan haberin yok herhalde senin. Sadece kira olsa gene iyi, işçi maaşı, sigortası, dükkanın faturaları, vergileri… Kendi dükkanın olunca tatil bile yapamazsın gece gündüz orada olmak zorundasın, kasayı kimseye güvenip bırakamazsın. Ee sen ilerde evleneceksin, çocuğun olacak… O zamanlarda ne yapmayı düşünüyorsun? Dükkanı devrederim desen onca emek harcayacaksın, devretmek için mi yani?
-Anne Allah aşkına söyle ne yapayım ben?
-Git sabit maaşlı bir iş bul. Kafan rahat etsin, mesain bitince çık evine gel sıcak sıcak evinde otur akşamları.
-Öyle mi yapsam? Birkaç ilan görmüştüm onları arayayım bari.
Aysel’in ofiste çalışma hayatı böylelikle başlamış oldu. İlk iş yerindeki patronu onun için uyuz birisiydi. Yapılan işlerde hep bir kusur arayan, detayları önemseyen, hiçbir projeyi beğenmeyen, dakik ve titiz çalışan birisiydi. Bu Aysel’e annesini hatırlattı ve işini değiştirmeye karar verdi. Daha iki üç ay olmamıştı bu ofiste de işe gireli, yeni gelen müdürü ona aynı annesini ve eski patronunu hatırlatıyordu. Bu işten de ayrılsam iyi olur diye düşünmeye başlamıştı bile. Aysel o gün eve dönerken arkadaşının paylaştığı bir yazıyı gördü. Yazının başlarında kalın punto ile yazılmış ‘Zıddımız şifamızdır’ başlığı dikkatini çekti. Aysel düşünmeden edemedi. Nasıl zıttım benim şifam olabilir ki?
Senden farklı olan, sana öğretecek olandır.
İnsanlar kendilerine benzeyen insanlarla iletişim kurmaktan hoşlanırlar. Kendini geliştirmek isteyen insan kendisinden farklı olanlarla iletişim kurmaya öncelik verir. Çünkü insanın şifası her zaman zıddındadır. İnsanın zıddı biriyle yaptığı evlilik onu olgunlaştırır. İş hayatını daha kaliteli hale getirir. Düzenli olan birinden, kendine düzen katmayı öğrenebilir. Aceleciyse bir insan sabretmeyi öğrenebilir. Kendinde olmayıp karşısındakinde olan olumlu her şeyi alıp heybesine koyarsa insan işte o zaman gelişir. Çünkü insan benzeriyle anlaşır, zıttıyla gelişir.
Farklılıklara rağmen birleşebilenler daha güçlü değil midir?
https://youtu.be/VFmLZvpLi2Q
İnsanlar kendilerine benzeyen insanlarla iletişim kurmaktan hoşlanırlar. Kendini geliştirmek isteyen insan kendisinden farklı olanlarla iletişim kurmaya öncelik verir. Çünkü insanın şifası her zaman zıddındadır. İnsanın zıddı biriyle yaptığı evlilik onu olgunlaştırır. İş hayatını daha kaliteli hale getirir. Düzenli olan birinden, kendine düzen katmayı öğrenebilir. Aceleciyse bir insan sabretmeyi öğrenebilir. Kendinde olmayıp karşısındakinde olan olumlu her şeyi alıp heybesine koyarsa insan işte o zaman gelişir. Çünkü insan benzeriyle anlaşır, zıttıyla gelişir.
Farklılıklara rağmen birleşebilenler daha güçlü değil midir?
https://youtu.be/VFmLZvpLi2Q
8 Yorumlar
Emeğinize sağlık çok güzel bir yazı
YanıtlaSilsenden farklı olan sana öğretecek olan. Bu hayattki anlamlandırılılamayn herseyi apaçık eden bilgilerle hayatımızı güzelleştiren tüm Deneyimsel Öğreti eğitmenlerine teşekkürler.
YanıtlaSilİlim iyi ki var..
YanıtlaSilKalemine sağlık
YanıtlaSilKaleminize sağlık. Bu değerli yazınız birçok insana farklı bir pencere açığını hissediyorum. Ve bu kıymetli yazılarınızın devamını bekliyorum
YanıtlaSilEmeğinize sağlık. Bu kıymetli yazının birçok insana farklı bakış açısı kazandıracağını düşünüyorum. Ayrıca yazılarınızın devamını bekliyorum
YanıtlaSilYazınız çok anlamlı dünya zıttıyla tecelli ediyor .Kaleminize kuvvet elinize sağlık
YanıtlaSilİnsan hep bir çözüm arar durur ama bulamaz. Deneyimsel tasarım öğretisi bununla ilgili çok kıymetli bir bilgi verir: Şifamız zıttımızda…
YanıtlaSil