BİR ARI...


BİR ARI...

Neden benim başıma bunlar geldi?
Peki, hep böyle mi devam edecek?

        Gülin, bunları düşünürken hala yataktan çıkamamıştı ve canı hiç de kalkmak istemiyordu. O sırada gözü saate takıldı ve yataktan fırladı. Hemen kızını uyandırıp telaşla hazırlanmaya başladılar. Yol için bir küçük sandviç ve bir kutu süt, işte kahvaltısı da hazırdı kızının. Unuttukları bir şey olmasın diye şöyle bir ardına bakıp aceleyle kapıyı kapattı ve küçük kızıyla yola çıktılar. Okul zili çalmıştı ama onlar hala yolda idiler. Yine geç kalmışlardı. Mahcup bir halde kapıyı çalıp öğretmenden özür dileyerek kızını sınıfa bıraktı. Arabaya bindiğinde derin bir nefes alıp “Hayatım nereye gidiyor böyle?" diye sordu kendine. Şu birkaç ay içerisinde yaşananlar onu farklı bir kimliğe bürümüştü. Bu aralar ne yemek yapıyor, ne evi temizliyor, ne de iş yerinde verimli olabiliyordu.

        Kızının okulunun önünden geçerken kendi öğrencilik yılları gözünün önüne geldi. Gülin, ilkokuldan beri derslerini seven, başarılı bir öğrenciydi. Zamanında okula gitmek için erkenden uyanırdı. Babası ona hep er başlamayı nasihat eder, küçük hamlelerle büyük taşların yerinden oynatılacağını söylerdi. Gülin de sadece güne değil, her işine er başlardı.

        O zaman çocuğunu okula araba ile bırakan ya da servisle gönderen pek kimse yoktu. İmkânların azlığı o çocukları küçük yaşta daha marifetli yapmıştı. Yürüyerek okula giden büyük çocuklar küçükleri kollar, yolda birbirlerine çarpım tablosu sorarlardı. Bir masal dinlermiş gibi öğrenirlerdi edebiyatı, coğrafyayı, tarihi… Yol boyu derslerin püf noktalarını birbirlerine aktarırlardı. Gülin de hep başarılı bir öğrenci olmuş, örnek gösterilmişti. Yılın sonunda iftihar öğrencilerinin arasında fotoğrafı yerini alırdı.                                                                                  

       Gülin’in öğretmenleri, tıpkı babası gibi, başarının sadece iyi not almak değil, aynı zamanda sorumluluklarını bilmek olduğunu söylerdi. Başarılı ve iyi bir öğrenci; temiz önlük giyen, sınıfı temiz tutan, okul eşyalarına evindeki eşyalar gibi iyi bakan, arkadaşlarıyla iyi geçinen, ödevlerini düzenli yapan, elindekini paylaşan demekti. Hatta karnede ders notlarının yanı sıra bu davranışlara göre de notlar verilirdi. Oysa şimdi öğrencilerin başarılı veya başarısız oluşu sadece onların hangi dersten kaç net yaptığına bağlıydı.

        Büyük kızı Pelin bu yıl lise giriş sınavlarına hazırlanıyordu. Geçen akşam ağlayarak etütten eve gelmişti. Biraz sakinleşince yakın arkadaşı Burçin’in ona sorduğu soruya cevap vermeyip “Sana bunu anlatırsam benim önüme geçip daha iyi puan alırsın.” diyerek onu terslediğini anlattı. Neler oluyordu bu gençlere böyle? Hırs içinde “Ben, sadece ben başarılı olmalıyım.” diyorlardı adeta.

       Peki, gerçekten başarılı olmak ne demek?

      Başarıya nasıl ulaşılır?

        Sonra Gülin üniversite yıllarını hatırladı. O zamanlar da sınıf arkadaşlarıyla birlikte ders çalışır, beraber başarıya ulaşmayı hedeflerdi. Mimarlık Fakültesini dereceyle bitirmişti. Konuşmasını yapması için kürsüye davet edildiğinde “Gerçek başarıyı hedeflerimiz için azimle çalışarak elde ederiz. Elbette önümüze engeller çıkacak; bocalayacağız, zorlanacağız, fakat asla yılmayacağız. Başarılı olmak için dik duracak, engelleri bir bir aşacağız, birbirimize de destek olacağız.” demişti. Tıpkı geçmişte arkadaşlarıyla birlikte yaptıkları gibi…

        Hırsla birbirlerini geçerek değil, azimle çalışarak, birlikte çalışarak…

          Şimdi tüm bunları düşününce, Gülin de çok istiyordu yeniden toparlanmayı, yine dimdik durmayı ve azimle yola devam etmeyi.

          İş hayatında da çocukluktan gelen er başlama alışkanlığıyla, verilen sorumlulukları ertelemeden, adım adım yapardı. Çalıştığı şirkette, sağlam ve kullanışlı evler planladığı için, yıllardır proje liderliği yapıyordu.

         İnsan er başlayınca zamanı etkili kullanır ve hatanın en az olduğu doğru, güzel ve farklı işler çıkarır.

         Gülin, zorlandığında kendinden önceki başarılı idarecilere danışmaktan çekinmez, onların deneyimlerinden faydalanıp iyi çözümler bulurdu.

         Ne çok severdi onları dinlemeyi… Kıdemli mühendis Mehmet amcayı, Şef Salih ağabeyi ve yönetici asistanı Nevin ablasını. Onlar konuşunca dikkatle dinler, onların deneyimlerinden insanı dününden daha mutlu ve başarılı yapacak bilgiler öğrenirdi.

        Sonuçta iş hayatında deneme yanılma yöntemini kullanmak fazla maliyetli olur.

Oysa deneyim transferi insana kısa sürede konforlu çözümler sağlar. 

          O sırada Gülin’in dikkatini arabanın camına konan bir arı çekti.

         Arılar, ne kadar da akıllı ve çalışkan canlılardı. Küçücük bedenleri ve o minik kanatlarıyla durmadan uçar, çiçekten çiçeğe konarak, polenlerini kovana taşıyıp o müthiş bala dönüşmesi için yılmadan çalışırlar.

          Sahi, arı gibi çalışmak neydi?

          Şikayet etmeden, azimle çalışıp hedefine yönelik ilerleyen bir canlı olmak...

          Evet, şikayet etmeden ve hayatta var olma sebebine odaklanarak…

         Oysa Gülin’in günleri eşinden ayrıldığından beri “Neden benim başıma bunlar geldi?” demekle geçiyor, yataktan hiç kalkası gelmiyor, çocuklarıyla ilgilenecek gücü bile kendinde zor buluyordu. Bu probleminin kaynağını da çözümünü de dış dünyada arayıp duruyordu. Ancak, zaman akıp gidiyordu. Evini de işini de iyice aksatmıştı. Bu durumdan rahatsızdı aslında ama harekete geçemiyordu.

       O sırada, arı bu ya, duracak değildi. Kanatlarını çırparak uçtu. Gülin ise onun uçuşunu izlerken, “Başarı, Baş arı, arı gibi olmak” diye mırıldandı... Ardı ardına gelen kelimeleri tekrar ettikçe şöyle bir silkelenerek “Hayatta durağanlık var mı ki!?” dedi. Artık “Neden?” demeyi bırakma ve “Nasıl yeniden mutlu ve başarılı olurum?” deme vakti gelmemiş miydi?

       Evet, arı gibi…

      Hayat ona minik bir arı ile mesajını vermemiş miydi? 

Yorum Gönder

15 Yorumlar

  1. Baş-arı gerçekten güzel bir detay :) küçük arıların verdiği büyük mesajları fark edenlerden olmak dileğiyle…

    YanıtlaSil
  2. Aslında gerçekleri ilk göreceğimiz yer doğanın kendisi. En zor zamanlarda gözümüzü maviye, yeşile çevirdiğimizde oralarda minik minik mesajlar görebiliriz. Hepsi birer küçük yol göstericiler.

    YanıtlaSil
  3. Bu ikinci yorumum oluyor :) Deneyimsel Tasarım Öğretisi bloklarında okuyucu olmak keyifli. Keyifli bir makale emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Öyleyse haydi harekete geçelim:)

    YanıtlaSil
  5. Her şey akıp giderken durmaya çalışmak zaten delilik. Her zaman iyiye güzele hayıra baş arı gibi kanat açmak dileğiyle.

    YanıtlaSil
  6. Okuması oldukça keyifliydi. Başarılarınız daim olsun ☺️

    YanıtlaSil
  7. Ne kadar güzel ve yerinde bir çıkarım.. Tam zamanında ve doğru bir noktayla hayatıma dokunmuş oldu. Teşekkürker..

    YanıtlaSil
  8. Çok güzel bir özet olmuş 💫 Dilerim tüm insanlık bu gidişatın böyle gitmemesi gerektiğinin ve düzelmenin önce kendisi ile olacağının farkına varır ✨

    YanıtlaSil
  9. "Neden" demeyi bırakıp "Nasıl daha... " dediğimiz nokta tüm güzelliklerin verim ve bereketin başı, baş'arısıdır. Emeğinize sağlık başarılarınız daim olsun 🌺

    YanıtlaSil
  10. Başarı ilk önce koyduğunuz hedefe giden zorlu yollardan geçer bunun içinde taşlara dikenlere takılsa da insan durmamalı daha iyi ne yapabilirim demeli teşekkürler bu keyifli yazı için :)

    YanıtlaSil
  11. Erken kalkan etken yol alır.. hareket berekettir.. ne ekersen onu biçersin.. ve daha bir çok öğreti taaa eskilerden gelen.. o kadar doğru ki.. durdukça geri gittiğimizin vermedikçe alamadığımızın paylaşmadıkça çoğalamayacağımızın sevmedikçe saymadıkça yer edinemeyeceğimizin farkında ne zaman varacağız..?

    YanıtlaSil
  12. Çok başarılı bir yazı gerçekten 😊 kaleminize yüreğinize sağlık 😊

    YanıtlaSil
  13. Emeğinize sağlık🌿

    YanıtlaSil
  14. Guzel bir yazı olmuş elinize sağlık

    YanıtlaSil
  15. Etkileyici ve de tetikleyici bir yazı olmuş elinize,yüreğinize sağlık

    YanıtlaSil