Ne Yaptıysam Hepsi Mutluluğumuz İçin!

“Hastalıkta, sağlıkta, mutlulukta, üzüntüde eş olarak...”- “EVEEEEET!” 


Sonunda atmıştık imzaları. Hala inanamıyordum, hayalini kurduğum an gerçekleşti. Hayatımın en mutlu günüydü o gün! Çocukluğumdan bu yana doğru kişiye EVET demenin hayalini kuruyordum ne de olsa. Birde tabii en güzel düğünün! 

En güzel düğün salonu olmalıydı, en güzel yemekler, en güzel süsler, en iyi kameraman, en güzel gelinlik, gelinliğime uyumlu damatlık…

Salona giren herkes unutamayacağı bir düğüne geldiklerini anlamalıydılar. Çok emek vermiştim o güne ve gerçekten de hayallerimin de ötesinde tıpkı masallardaki gibiydi –Adeta ben Prenses, o ise beyaz arabalı Prensim!

Ama şunu hiç düşünmemiştim; 

Neden tek bir güne ve bir imzaya hayatımın tüm mutluluk hakkını sığdırmaya çalışıyor gibi davranıyordum? 

Neden o günde hep “en”ler olmalı? 

Neden her şey mükemmel olmalı?

Onca günlerimiz varken neden sadece bugün bizim en mutlu günümüz olmalıydı ki?


Doğru soruyu sorunca insan ancak doğru cevabı bulabiliyor.


Meğer o zamanlarda aslında fark ediliyormuş yaptıklarımın bugün neye sebep olacağına. 

Düğün bitti, bütün stresi geride bıraktık. Şimdi bir oh çekip birlikte yaşamanın keyfini çıkarma vaktiydi ki… Üzerinden çok zaman geçmemiş olmasına rağmen Naci sanki artık tanıdığım Naci değildi. Zaten tüm düğün işlerine ben koşturmuştum. Çok yüksek geliri yoktu. E hayat müşterektir nede olsa... Benimde daha yüksek gelirim olduğu için, ben karşıladım masrafların çoğunu. O üzülmesin diye!

Ama her iyilik gerçekten de iyilik miydi? Bu iyiliği gerçekten o üzülmesin diye mi yapmıştım yoksa ben mutlu olayım diye mi? 

Belkide masrafları karşılamaktansa onun karşılayabileceği isteklerim olması gerekirdi. Peki, neden tüm yükü o yüklenmiş gibi davranıyordu şimdi? Ve üstelik bütün mutsuzluğunun sebebi benmişim gibi davranıyordu! Ben mutluluğumuz için o kadar emek vermiştim oysaki!

Naci’ye yük olmasın diye onun görmediği birçok ihtiyacı da ben yapmıştım halbuki. Çok fazla isteklerim yoktu, her şeyi ben halledebiliyordum nasıl olsa.

Onun benim yanımda olması, beni sevmesi, bana bağlanması yeterliydi.


O mutlu olsun diye hep daha fazlasını yaptım. Hiçbirini görmedi, sanki onca şeyi ben yapmamışım gibi davranıyordu bana.

Sırf mutlu olalım diye ne tavizler verdim! 

Ama onun için ne kadar çok şey yaptıysam sanki kendimden uzaklaşıp ona daha çok bağlanmıştım. Ve ben ona yaklaştıkça o daha da uzaklaşmıştı benden…


Birden asabi birine dönüşmeye başlamıştı. Yaptığım hiçbir şeyden memnun olmuyordu artık. O mutsuz oldukça ben daha çok üzülüyordum ve yine sırf o mutlu olsun diye acaba onun için daha ne yapabilirim diye düşünüyordum. Hediyeler, tatiller... Üstelik işten de atılmıştı ama  yine bir şey demedim. Hatta yeni iş başvurularını dahi kendim yazdım. Onunsa sadece postaneye götürmesi gerekiyordu.

O başvuru da tezgâhın üzerinde gönderilmeyi bekliyordu. Yüz kere söyledikten sonra onu da birlikte göndermiştik. 

Evi ben geçindiriyordum bir de bana yemek yapmıyorsun diye çemkirmesi de cabasıydı! Hayır daha ne yapmalıydım anlamıyordum? Tüm alışveriş listem onun sevdiği şeylerle doluydu. Onun sevdiği her şeyi zaten ben de seviyordum. Buna rağmen nasıl oluyor da bu kadar merhametsizleşebiliyordu?


“Yeterki sen mutlu ol...” bu zamanlardaki hayat gayem olmuştu. Fakat bu gayem istediğim sonuca varmıyordu. Tam da tersi onu mutsuz ediyordu. 


Çünkü insan, kendi zalimini kendisi oluştururdu.


Onun için ne kadar şey yapıyorsam o da bir o kadar nankörleşiyordu. Yaptıklarımın hiçbir kıymeti de yoktu zaten. Tartışmalar git gide yükselmeye ve artmaya başlamıştı. Karşımda yaptıklarımı hiç görmeyen ve sürekli her şeyi benim yapmamı bekleyen bir adam vardı.


O yüzük kaç kere parmaktan çıkarıldı sayamıyordum artık. O bunu o kadar rahat yaparken ben onu kaybetmeyi düşünmek bile istemiyordum.  Halbuki tüm yaptıklarım bunların olmaması içindi… Ama neden hiç sonuç değişmiyordu? Her defasında daha da kötüye gidiyordu. 


Daha en başında biz bir elmanın iki yarısı gibiydik. Fakat ne oldu da işler bu hale gelmişti? Her şey mutlu olabilmek için değil miydi? Şimdi geldiğimiz nokta da ne o mutlu ne de ben… Tüm yük bana yüklenmiş gibi. O zaman mutlu bir ilişki için tüm yükün altına mı girmeli yoksa o yükü karşı tarafa mı yüklemeli?  İlişkide insanların alması gereken sorumluluklar neydi? Bunun bir stratejisi var mıydı? 

 

Evet, bu hayatta her şeyin bir stratejisi vardı…  

Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. Günümüzdeki ilişkilerin genel sorununa güzel bir odak olmuş 👏🏼👏🏼

    YanıtlaSil