İsteklerimin Arasında Kayboldum

“Anne öğretmenimiz pazarla ilgili şarkı öğretti bize.”Pazara gidelimm, bir tavuk alalım,

Pazara gidip bir tavuk alıp napalım…”

- “Aferin benim oğluma. Ne de güzel söyledin. Ama şimdi pazara giriyoruziçeride elimi bırakmak yok. Pazar çok kalabalık eğer kaybolursan seni bulamam ve seni kaçırırlar.”

- “Tamam anne”


Osman tamam demişti ama aynı zamanda gözleri korkudan kocaman olmuştu. Ne annesini kaybetmek istiyordu ne de kaçırılmak istiyordu. Bu yüzden annesinin eline daha da yapışmıştı. Kim güvendiği limandan ayrılmak ister ki? Osman da istemiyordu.

Ama insanın gözü işte o çok güzel görünen oyuncağa takılı vermeye görsün. Hemen güvendiği eli bırakıverir. Ve insanın gözü o ihtiyacı olmayan ama bir daha bu fiyata bulamam dediği tül perdeye takılmasın. Hemen o tuttuğu eli unutuverir…


İşte Osman’ın da orada oynayan hem müzik çalan hem de rengarenk ışıklar saçan oyuncak

peluşa nasıl olsun da gözü dalmasın! Pazarcı amca da zaten bu sebeple oyuncağı

oynatmamış mıydı? Çocukların dikkatini çeksin ve onlar da annelerine onu aldırana kadar

gerekirse çıngar çıkarsınlar. İşte tam da öyle bir oyuncak onun dikkatini çekmişti. Osman’ın

küçük gözleri adeta büyülenmişçesine kocaman olmuştu. Zihninden sadece şu

cümle geçiyordu: “Benim olmalısıııın…“


Osman, o sırada oyuncağa dikkat kesilmişti. Annesi ise pazarcıyla tüm hırsıyla tül perdenin

pazarlığını yapıyordu;


- “Abi sen bana bunu düz 300 yap.”

- “Yok abla olmaz, kurtarmaaaz.”

- “Abi zaten çocukta çekiştiriyor. Yavrum bi dur!”

O hengamede Osman, “Annem de hazır benimle ilgilenmiyorken oyuncağa bakmaya gideyim” diye düşünerek o çok istediği oyuncağın yanına koştu. 


Amabir şeye yaklaşırken başka bir şeyden de uzaklaştığının farkında değildi.



Hayatta attığımız her adım aslında iki adımdı…


İnsan bu hayatta neye yaklaşırsa yaklaşsın başka bir şeyden de aynı zamanda uzaklaşır. Tıpkı

Osman’ın o minik gözlerini alan oyuncağa yaklaşırken aynı zamanda da annesinden uzaklaştığı gibi. İnsanın hiç ihtiyacı yokken o çok istediği oyuncak, tül perde, “gözüme perde indi“ dediği ilişki… 


Sahi, nasıl iner ki gözlere perde?


İnsan ne zaman attığı adımın farkına varmaz hale gelir?

Ne zaman bıraktığı o elin sıcaklığını unutur ve ne zaman tekrar onun ihtiyacını hisseder?


O peşinden koştuğu oyuncağa tam ulaşmıştı ki başka bir çocuk annesini ikna etmeyi

başarmıştı ve oyuncağı alıp gittiler. Arkasından öylece bakakalmıştı. Birden Osman’ın da

gözüne inen o perde kalkmıştı ve gerçeklerle yüzleşmişti. 

-“Anneee nerdesin? Anneeee! Anne ben kayboldum! “ Korkmuştu küçük Osman… 


Küçük kalbi o kadar hızlı çarpıyordu ki. Böyle bir endişe hiç duymamıştı şimdiye kadarki kısacık hayatında. En güvendiği birden yoktu hayatında. Baktığı yerde göremiyor, seslendiği yerde duyamıyor ve ihtiyacı olan o eli tutamıyordu. Kalabalığın içinde yapayalnız kalmıştı. 

Çok ağır bir şekilde öğrenmek zorunda kalmıştı: İnsanın gerçek ihtiyacının isteğinden çok daha kıymetli olduğunu…


Annesi mi? Annesi de pazarcı fiyatı düşürmeyince “ Zaten ihtiyacım da yoktu, kalmadım senin

perdene!” deyip tam “Hadi yavrum gidelim” diyecekti ki küçük Osman’ın hissettiklerinin

aynısını saniyeler içerisinde o da yaşıyordu.


“Osmaaan! Osman neredesin? Oğlumu gördünüz mü?“ diye bir yandan bağırırken bir yandan da gözyaşlarına boğuldu. Bulurum diye umut ederken ya kaybolduysa endişesi arasında pazarın ortasında koşuyordu.

“İnsan 7’sinde neyse 70’inde de odur” derdi büyüklerimiz. 

İnsanın kendi öyküsünde 7‘sinden 70‘ine aynı kalması çok iyi bir işaret değildir. Ama 7‘sinde olan Osman ile 70’inde olmasa da 35‘inde olan annesi ayrı öykülerde olsa dahi aynısını yaşıyorlardı. İnsan her ne kadar “Bir tek benim başıma geliyor“ zannetse de aslında ayrı öykülerde hep benzerini yaşıyordu. 

Her insan aslında ihtiyacı olmadığı halde “Ama çok istiyorummm“ dediği şeyin peşinde koşar.

Kimisi için oyuncak iken, kimisi için tül perde, kimisi için de o çok istediği kadın, adam, kariyer ve bitmeyen istekler…

O çok istediğim şeyin peşinde giderken neyden uzaklaşıp neye yakınlaşacağım? Bunu bilmek...

Bir şeyi isterken hangi ölçüde istemekte fayda var? Bunu bilmek… 

İstediğim şey ihtiyacım mı?

İstek tabii ki. İstekler çok kıymetli ama isterken ve elde etmeye çalışmadan önce;Gerçekten

neden istiyorum?” diye sorabilmek…

Atmak istediği adımı atmadan önce: “Ben ne yapıyorum? Neden yapıyorum? Diye sorabilmek…


“Hiç mi bir şey istemeyelim?”

Ve her insan isteklerinin peşinden koşarken gerçekten uzaklaşıp sahteye yakınlaşır.

Ve yine her insan, gerçek açığa çıkınca “Ben ne yaptım?“ sorusuyla karşılaşır.

O halde doğru soruyu en sonda değil de en başta sormak daha akıllıca olmaz mı?

Ve hiçbir insanı istekleri, ihtiyaçları kadar tatmin etmez.


Osman ile annesi mi? Onlarda birbirilerini buldular. Ayrı öykülerde doğru yolu bulup birbiriyle kavuştular.

-Anneee, ben kayboldum sandım, çok korktumm!

-Bende çok korktum annecim! Bir perde uğruna yavrumu kaybediyordum.



Bir bilse insan…

Ne uğruna neyden vazgeçtiğini…

Bir bilse insan…

Neye yakınlaşırken neyden uzaklaştığını…


https://www.youtube.com/watch?v=UjlkTaD7Mvo 




Yorum Gönder

4 Yorumlar

  1. İstekler öyle bir şey ki, o göze inen perde öyle bir şey ki… o kadar masumca, samimiyetle anlatılmış ki elinize sağlık 👏🏼👏🏼

    YanıtlaSil
  2. Ah bir bilsek gerçekten …

    YanıtlaSil
  3. İnsanın isteklerinin problemini belirliyor olması...ne güzel bir yazı teşekkürler 😊

    YanıtlaSil
  4. Insanı okudukça düşündüren, anlamlı bir yazı. Emeğinize sağlık ☺️

    YanıtlaSil